Kendisini bir şekilde sanatın, edebiyatın, şiirin kapısında bulan herkes, karşılaştığı sanatın iyi bir sanat, metnin iyi bir metin olmasını diler. Neden iyi sanatın, metinin, şiirin peşinde olduğumuzun cevabı, karşılaştığımızda o metinden beklediklerimizin içinde yer almaktadır.

İnsan, kendi insanlığından daha iyi bir insanı aramak için; yaşadığı zamanın kısıtlayıcılığından kurtulmak için; içinde kendisine seslenen sese bir karşılık bulmak ve mümkünse bir nefes alma süresince de olsa oturup o ses ile dertleşmek için; kendisinin dile getiremediği heyecanların, coşkuların, dengelerin, tutarsızlıkların, zıtlıkların, kaosun kendisi için tercüme edilmiş bir şekilde sanat olarak karşısında durduğunda içinde hep onu kemiren yalnızlık duygusundan kurtulmak için; … bir şiirin kapısını aralar. Şiir hem kaçış hem buluştur. Düzelmesini istediği ama düzeltemediği dünya çöplüğünden kaçıştır ve olmasını istediği dünyayı buluştur.

Aramamıza değdiğini hissettirecek; bizi bulunduğumuz zeminden başka bir zemine taşıyacak, tekamül için gerekli zorlamayı sağlayacak şiirler elbette iyi şiirlerdir. Ne yazık ki her şiir gerçek anlamda iyi şiir değildir ve bazen iyi bir şiir okuyabilmek için sayfalarca kötü şiir okumak zorunda kalırız.

İyi şiirin ne belirgin bir şekli, ne adresi, ne yol işareti vardır. Onu sadece ararsınız, bulmak garantisi asla olmayan bir arayışla ararsınız. Onca zahmete katlanarak arasınız çünkü bulduğunuzda o çabaya değeceğini bilirsiniz. Hiçbir dünya hazinesinin size veremeyeceği bir algıyı, bir dünya görüşünü, yükselen ve inen bir ilerleyişi sunar size iyi bir şiirle karşı karşıya kalmak.

Bendeniz de bu platformda yazabildiğim müddetçe, kaşılaştığım birkaç iyi şiiri sizinle paylaşmaya çalışacağım. O şiirlerle karşılaştığım andaki sevincimi, ilgimi, dikkatimi burada anlatıp da siz okuyanlara “yok canım o kadar da olur mu” dedirtmek istemem; herkes kendi hayretinden sorumludur ve sanıyorum ki bize hakiki bir “hayret” tecrübesi yaşatacak her şiir, içimizde şiire ait var olan doyumsuz hazineyi besleyerek her seferinde daha fazlasını isteyecektir çünkü insan (kalbi/ aklı/ algısı) durmak değil sürekli yol almak, ilerlemek isteyen bir yapıya sahiptir.

Burada dikkatinize sunacağım şiirler günümüzde halen şiir yayımlayan şairlerin şiirlerinden olabileceği gibi, şiir yayımlamayı bırakmış isimlerden de olacak; henüz hiçbir şiir yıllığına alınmamış, hiçbir eleştiri yazısında adı geçmemiş (ve belki de geçmeyecek) kişilerden olabileceği gibi, nice ödüller almış, yazdığı her harf şiir olarak kabul edilen kişilerden de olacak. Burada bulunacak şiirlerin “iyi şiir” olması, onların tek ortak yanı olacak.
Sözü daha fazla uzatmadan ilk yazının şiiri ile başlayalım; Cihad Özsöz’den, “Bir Hayat” şiiri. (Şiirin tamamı yazının sonunda.)

Şiir nedir, ikilemdir, çatışmadır. Bitti sandığımız birçok şeyin aslında bir türlü yakamızı bırakmayışı, geçti diyerek anlattıklarımızın kederinin bir şekilde geçip gitmeyişidir. Şiiri okurken dikkatimizin dağılmasını engelleyen en büyük faktörlerden birisidir bu iki zıt durumun bir arada olması. Bir Hayat şiirinin her bölümünün sonunda yer alan “… geçti” tekrarı, bizi şiire bağlayan en büyük unsurlardan biri. Bu şiir üzerine söylemek istediğim birçok şey var ve bunların hemen hemen hepsini bu tekrar edilen satırlar üzerinden anlatabilirim çünkü şiir sağlam duruşunun büyük kısmını bu satırlara borçlu.

Yukarıda bahsettiğim, şiir okuyucusunun algısını dinç tutan bir unsur olarak çelişki, tam olarak da en çok bu satırlarda karşımıza çıkıyor. Geçip gitti denilen durumların, nasıl da insanda bıraktığı izleriyle kalakalmışlığını anlatırken sunduğu zıtlık, şiirin bizde bıraktığı şaşkınlığı besliyor. Ayrıca şiirde kaybolmamızı, “ne okuyordum ben ve şu an ne okuyorum acaba” dememizi engelleyici bir etkisi de var bu tekrarların. Bu sebeple şiire sağlam bir omurga oluşturmuş oluyor. Tabi ben bu tekrarları bu kadar övdüm diye, bu tür takrarlarla yazılmış her şiir, iyi şiirdir diyemeyiz çünkü bu süreklilik, dozunda ve yerinde kullanılamadığında, şiiri çok basitleştirdiğini not düşmek isterim.

Söz konusu şiir olduğunda imla kurallarından çok da söz edilmez çünkü şiirin, kendi içinde yeni bir kural düzeni kurabilecek özerkliğe sahip olduğu kabul edilir. Yine de şiirde anlam ve vurgunun, günlük yazı dilindeki gibi anlaşılması istenilen yelerde, noktalama işaretleri de günlük kullanımdaki gibi yer alır şiirin içinde. Birçok kişi fikrime katılmayacaktır fakat ben şiirde art arda sıralanan kelimelerde, söz öbeklerinde (yalnızca mümkün olan yerlerde) virgül kullanılmamasından yanayım. Böylece okurun hayal gücü daraltılmamış, şiirin kurulacağı idrak alanı daha geniş tutulmuş ve anlamlandırma ihtimalleri çoğaltılmış oluyor. “sessizlik durgun oyunlar suskun” satırında ve bunun gibi yazılmış diğer satırlarda olduğu gibi. Burada şair, eğer kelimelerin aralarına virgül koysaydı, bizim için kesinleşmiş bir anlam var olacaktı; “sessizlik durgun, oyunlar suskun”; fakat şiiri okurkenki ruh halimize göre farklı okuma ve yorumlama şansı sunulduğu için, şu şekilde de okumuş, okuyor olabiliriz; “sessizlik, durgun oyunlar, suskun”, “yaşanmamış karlar altında bütün kış”, “yaşanmamış, karlar altında bütün kış”, “yankılandı kırgınlık, tuz buz umutsuz ”, “yankılandı, kırgınlık tuz buz, umutsuz ”… vb.
İlk başta söylenmesi gerekeni sona ve hatta bir başka yazıya bırakarak, yazıyı toparlıyorum. Bir Hayat şiirinin, etkileyiciliği, hece şiirinin imkanlarından besleniyor olmasında gizli (yeni hece şiiri, modern hece şiiri). Şiirde ritim, bir şiirin olmazsa olmazıdır ki hece şiiri, şiir içi ritmin en net hissedildiği bir türdür. Ritim zamanı duyumsatan bir nevi ölçektir diyor, Bergson. Şiir, okuma süresince, okuyucuda, kendi dünya algısını oluşturduğu gibi; ses, kelime, anlam ve benzeri tekrarlar ile de kendi zaman algısını oluşturabiliyor. Böyle bir şiirin içinde zaman, kolumuzdaki saatin tik-taklarından daha farklı bir akışla işliyor ve biz okurken şiirin zaman akışına kapılarak okuyoruz o şiiri, dışarıda nasıl bir zaman aktığının farkında olmadan.

Şiirde ritim konusunu başka bir yazıda, başka bir “iyi şiir” üzerinden konuşmaya devam edelim, bu yazılık bu kadar olsun. Zaten ne kadar konuşursak konuşalım, ne anlatırsak anlatalım, her şiir okuyucuda kendi dünyasını kuracaktır ve bu dünya her okuyucu için biriciktir; hatta ve hatta aynı okuyucunun her bir okuyuşu için biriciktir.

BİR HAYAT
Cihad Özsöz

uykuların sonunda kıpkırmızı yanaklar
ellerimin üstünde çocuk nemi
katlanmış hayalleri her ne için yaktıysam
çok sonra dişlerimi onun için kapattım
yanlış saatleri latince kurguladığım
mektup heveslisi o yıllar geçti

tuttum iki bardağı teşekkür ettim
sessizlik yorgun oyunlar suskun
sık dalgaları okşadım kanadı büyükçe
belki soyum kurudu o soysuz halde
yüzünü görmediğim elini tutmadığım
her köşede biten umutlar geçti

boşlamış gibi sis gibi bir zaman
uyuyup ürkek ve eli saçlarına dolalı
zaman erişince yok deyip o hiçliğe
özlediğini sanarak küstah bir kibri
hataları susarak ama unutmayarak
gülmeyi bildiğim yalanlar geçti

ankarayı buruşturup şemsiyenin ucuna
yaşanmamış karlar altında bütün kış
soğuktan bezmiş gül kırıntılarıyla
istanbula uğurlanmamış bir umudun
vapurların otobüslerin tramvayların
bütün oturaklı pişmanlıkların
göğsümde açtığı yaralar geçti

çağrıldım çağıranlar yoktu yerinde
yankılandı kırgınlık tuz buz umutsuz
eski yerler tuttu saçma sapan elimden
resmedildi gece gizlice kuşandı
sabır kayıp gitti kumsalda bir elden
şüpheyi koynuna alıp haykıran
firarı özlediğim sabahlar geçti

(*Aşkar Dergisi, 36. Sayı)

| metin için kullanılan resim Peyami Gürel‘e aittir

Yazar Hakkında

Yorum yaz