Cemile Sümeyra adını babamdan duydum. Görev yaptığı Konya Selçuklu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kendi ifadesiyle “gayretli”, “iyi” bir edebiyat öğretmeni vardı ve gerek öğretmenlerle gerek öğrencilerle “güçlü ilişkiler geliştiren” bir mizaca sahipti. Evde zaman zaman adının geçtiğini hatırlıyorum. Benim okuma, yazma noktasındaki –o gün için– hevesimi gören babam bana katkısı olacağını düşünmüş olmalı ki zaman zaman okula beraber gitmekten bahsetmeye başlamıştı. Cemile Hoca da babamın ilgilerimden bahsetmesi üzerine beni görmek istemiş. Tabii bir gün heyecanla kendisini görmek için okula gittim.

[İlk olarak Hatice Ebrar Akbulut’un hazırladığı dosya için aşağıdaki (iki // arasındaki) bölümü kaleme aldım. Daha sonra bu yazıya başlayınca Dünya Bizim’deki ilgili bölümü de yazıma dâhil ettim. Akbulut’un hazırladığı dosyada Mustafa Şahin’den Yunus Develi’ye oldukça kıymetli tanıklıklar var. Okumak için tıklayın.]

//

“Öğretmen Odası”nda İki Saat

Evvela Cemile Hoca, babam ve ben birlikte çay eşliğinde sohbet etmiştik. Babam beni kendisine –neler yapıp ettiğimden de bahsederek– takdim ederken Cemile Hoca bana bakarak “Hocam bu yaşlarda problemli arkadaş ortamlarından uzak durmak, kitap okumak, yazma cehdi göstermek kendi başına değer ifade eder” karşılığını vermişti. 2007 veya 2008 olmalı… Yani 15 yaşındayım… Daha ağzımı açmadan duyduğum bu sözün beni gönendirdiğini hatırlıyorum.

Oku Ama Dağılma

Neler okuduğumu sorduğunda, o gün elimde dolaşan kitapların adını sıralayıvermiştim. Dağılmamanın, bir eksen belirleyerek okumanın önemli olduğunu belirterek fazla okumanın kendi başına ‘derinleşmek’ anlamına gelmeyeceği yönünde değerlendirmeler yapmıştı. Yoğun bir iştahla ve tür gözetmeksizin okumayan benim için önemli bir uyarıydı bu. Haliyle bunu sonra anladım.

Sorularına Sahip Çık

“Meselelerimi” ciddiye alan birini bulmanın heyecanıyla birtakım soruları peş peşe sormaya başlamıştım ki bana “acele etmemeliyiz” demişti. Hem insanoğlunun bütün sorularına cevap bulabilmesinin imkânsızlığına hem de böyle bir şeye ihtiyacımızın olmadığına işaret etmişti. O günden bana kalan bir cümledir: “Bazı soruların kendisi cevaptır. Sorularına sahip çık”.

Her hal ve şartta “cevap aramaya” azmetmiş biri olarak afallaşmıştım.

Pişman Olmayacağımız Bir “Yer”

Tabi ki konu neler yazdığıma da geldi… Ben pürtelaş yayınlamanın imkânları üzerine konuşmaya başlayınca okumanın, yazmanın ve yayımlamanın kendi yatağında, vakitlice yapılmasının önemine ilişkin yorumlar yapmıştı. Birçok edebiyatçının aslında “erken” bile kabul edilemeyecek yaşlarda yazdıklarından dolayı ciddi pişmanlıklar yaşadığını belirterek “pişman olmayacağımız bir yeri gözetmek durumundayız” demişti.

O gün bana Hece’nin Karakoç ve Zarifoğlu özel sayılarını vermişti. Karakoç üzerindeki vurgusu beni etkilemiş olmalı ki çıkıp ilk fırsatta babamla birlikte Gün Doğmadan’ı almıştık.

Cemile Hoca ile daha başka neler konuştuk? Hepsini hatırlıyor muyum? Hayır. Net olarak hatırladığım o zaman için “ilgilerim”e bir ciddiyet kazandırdığıdır.

//

Bunlara ilaveten babamdan dinlediğim iki hususu daha aktarmak isterim.

Cemile Sümeyye Değil!

İlki bir ihtar… Bir toplantıda Cemile Sümeyra Hoca kalkıyor ve diyor ki “Arkadaşlar, adım Cemile Sümeyye değil, Cemile Sümeyra!” Sümeyra’yı vurgulayarak, “ra”nın üstüne basa basa söylemiş… Hiç de az sayılmayacak bir zaman dilimi içinden babamın net olarak hatırladığı birkaç hatıradan biri bu. Kendisini yakından tanıdığımı söyleyemem ama bu hatırayı babamdan dinlediğimde bana Hoca’nın şahsına ilişkin ipucu vermesi bakımından oldukça manidar gelmişti.

Keşke Onlar da Aşk Şiirleri Yazsaydı

Babam altmış doğumlu. Yani seksenlerin “uyanan” İslamcı gençliğine atfedilebilecek her özelliğin izini kendisinde sürebiliyorum. Pür heyecan ve hareket adamı… MTTB’den çok Akıncılar’a yakın bir damarda nefeslenmiş. Haliyle aksiyon, güncel siyaset ve bu türden daha birçok unsuru içeren “dâvâ” şemsiyesini hep yanında taşımış. Bu şemsiyenin altına şahsi, duygusal herhangi bir şeyin giremeyeceğine inanmış. Bundandır ki –genel anlamda– “dini, tasavvufi” klasiklerin yanında, o yıllarda İslamcı literatürün gündemini oluşturmuş çok sayıda çeviri ve telif eser kitaplığımızdadır. Ama “entel dantel takılan tip”lerin okuduğu kitaplar yoktur. Mesela Sezai Karakoç’un şiir kitaplarının değil de günlük yazılarının yer aldığı Sütun’un üçüncü baskısının bana babamdan kalması tam da bu bağlamda “bir şey” ifade eder. Karakoç’un kalan diğer üç kitabı şöyle: İslam’ın Dirilişi, Mehmed Akif ve Hikayeler I. Bu sıralamanın kısmen dışına çıkan Karakoç’un hikaye kitabının babamın kitaplığına girmiş olması görünüyor. Yanlış anlaşılmasın, tam bir “şiir sevdalısı”dır babam. Ezberinde o kadar çok şiir vardır ki çocukken kendisinden dinleye dinleye farkına varmaksızın hafızamda yerini alan şiir sayısı hiç de az değildir. Ama şiire, şaire bakışında bir ekseni vardır. O ekseni “ideolojik yarar” olarak değerlendirebiliriz. O eksenden bakınca Necip Fazıl büyük şair, Zarifoğlu ise en fazla “iyi bir adam” olarak görünür. Zarifoğlu’nun bir mısrası dile gelmez. Erdem Bayazıt ise “Adım: MÜSLÜMAN” şeklinde biten şiiriyle hafızalarda yer alır. Örnekler çoğaltılabilir.

Babam zaman zaman bana anlattığı gibi Cemile Hoca’ya da o dönemi anlatmış olmalı: “Bizim zamanımızda aşk şiirleri yazmak ayıp sayılırdı.” Bu cümleyi kurduran elbette o döneme hâkim olan “dava şuuru”dur. Kan ağlayan bir coğrafya, yürek parçalayan bir siyasi tarih, içler acısı ahvalimiz… Tablo buyken bir güzele (kadının kaleminden aşk şiiri çıkması muhtemelen düşünülemez bile) yazılacak aşk şiirinin sırası mıdır? “Ayıp…”  Babam Cemile Hoca’nın “keşke o kuşak da aşk şiirleri yazsaydı Hocam” dediğinden bahsetmişti. Bunu babam ta o zaman, Hoca ile konuştukları günlerde anlatmıştı. Geçen gün hafızamı yoklarken hatırladım ve bunu babama sordum. Evet, dedi, “iyi hatırladın”. Bana o dönem aşina olduğum “dava edebiyatı”nın haricinde bir ses ulaştırmış olmalı ki hafızamda yer etmiş. Cemile Hoca ilaveten –mealen– şunu da eklemiş: “O kuşak aşk şiirleri yazmamanın bedelini yaşadığı birçok sorunla ödedi-ödetti”.

Derin Dalış

Cemile Sümeyra’nın, “Kendi Kalemini Kıranlar-Türk Edebiyatında İntihar” ve “Hayatı Kurgulamak” adını taşıyan iki eseri sırasıyla 2007’de ve 2013’te yayımlanmış, “Seyahat ve Edebiyat” adlı eseri de geçtiğimiz yıl okura ulaşmıştı. İlk ve son öykü kitabı Derin Dalış da yakında raflarda yerini alacak.

*

Cemile Hoca’ya Allah’tan rahmet diliyorum.

Kendisini yakından tanıyanların şahitliğini de işittikçe ne güzel izler bırakmış ardında demekten kendimi alamıyorum.

Sahi… Ne güzel izler bırakmış ardında.

Yazar Hakkında

27 Aralık 1992’de İzmir’de doğdu. Lise eğitimini (Konya) Özel İsmail Kaya Lisesi’nde, üniversite eğitimini Gazi Üniversitesi’nde tamamladı. 2014’te Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde Heidegger’de varlık, hakikat ve sanat ilişkisi üzerine yazdığı tezle tamamladı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe Tarihi ve Sistematik Felsefe doktora programında eğitimine devam ediyor. İlk şiir kitabı Kanımız Yerde Kaldı (Ebabil Yayınları) 2018’de, Ölüm Alışkanlığı (Ketebe Yayınları) ise Mart 2022’de yayımlandı.

Yorum yaz